İDARİ İTİRAZ SÜRECİNDE ZIMNİ RET MESELESİ
ÖZET
Zımni,
kelime manası olarak gizli, üzeri örtülü, dolaylı, gizli olarak, kendiliğinden,
içten içe gibi manaları ihtiva etmektedir. Zımni ret ise; idarenin başvuruları açıkça
reddetmeden, sessiz kalması durumunda, mükellefin yargısal yollara
başvurabilmesine imkân tanıyan bir hak arama yöntemi olarak tanımlanabilir. Yaptığımız
bu tanımdan da açıkça anlaşılacağı üzere, zımni ret, idareye verilmiş olan
“Susma” hakkı olmayıp, başvuru sahibinin süre münasebetiyle mağdur olmaması
açısından diğer hukuk yollarını kullanabilme kolaylığıdır. Diğer yönden Zımni
ret, kesinleşmiş bir karar olmadığından, idarenin bizatihi kendisinin sessiz
kalmasını bir hak olarak kullanıp, amiyane tabirle kulağının üzerine yatarak,
hatta zamana oynayarak mükellefin avantajını kaybetmesine sebep olacak hukuk
argümanı olarak kullanılmaması gerektiği mütalaa edilmektedir. Diğer bir
ifadeyle
zımni ret, idareye başvuruları
cevapsız bırakma yetkisi vermemektedir. Böyle bir yorum amaca ters düşeceği
gibi Anayasaya da aykırıdır.
GİRİŞ
Zımni ret, hukuk sistemimize, adaletten imtina eden
idarenin hareketsiz kalmak suretiyle mağduriyet oluşturmasını önlemek amacıyla
yükümlüye dava açma hakkı
tanımak adına girdiği bilinmektedir. Dava açma süresi, hak arama özgürlüğü ve
hukuk devleti ilkeleriyle bağdaşan anayasal bir güvencedir. İşte zımni reddin
çıkış hikayesi de bu nokta-i nazariyede tecessüm etmektedir. Diğer bir ifadeyle
zımni ret, yükümlüye dava açma hakkı tanıyan bir hukuk enstrümanıdır. Kanun
koyucu, İdarenin sessiz kalmak
suretiyle, yükümlünün dava açma hakkını uzatmamak maksadıyla zımni ret kurumunu ihdas ettiği
düşünülmektedir. Buna mukabil zımni reddi açık bir ret kararı gibi telakki eden
hukuki yorumlarda bulunmakla birlikte; bu kararın idare için değil; yükümlünün
dava yolunu açması bakımından
kesin
bir ret karanın muadili
olarak tasavvur etmek gerekir.
Normlar
hiyerarşisinin mevcut olduğu bir sistemde, bu hiyerarşide alt düzeyde yer alan
norm geçerliliğini üst normdan alır ve ona uygun olmak zorundadır. Türk Hukuk
sisteminde Normlar Hiyerarşisi şu şekilde sıralanmaktadır:
1. Anayasa, 2. Uluslararası Antlaşmalar, 3. Kanun, 4. Kanun Hükmünde
Kararname, 5. Tüzük, 6. Yönetmelik, 7. Yönerge, 8. Tebliğ, 9.Genelge (
Tamim/idari emir ), 10. Talimat.
Hukuk normları, genel kanun ve özel kanun
veya öncelik ve sonralık ilişkileri göz önünde bulundurularak belirlenmektedir.
Hükümleri itibariyle herkese veya her olaya uygulanması
mümkün olan kanunlara genel kanun; buna mukabil belli kişilere veya belli
olaylara uygulanan kanunlara ise özel kanun denildiği bilinmektedir. Bu
bakımdan konumuza Genel – Özel Kanun ilişkisi çerçevesinde bakmak gerekecektir.
Öncelikle özel kanun olan 4458 sayılı gümrük kanununda idarelerin itirazlara
cevap verme süresinin 30-gün olduğu; karar verme süresi aşılırsa ek süre
verilmesi ve ek sürenin ilgilisine
yazılı
olarak bildirilmesi
gerektiği kanuni bir zorunluluktur. Gümrük Kanunu
özelinde bakıldığında otuz günlük süre içerisinde idarenin sessiz kalması
halinde, zımni ret durumunun oluşacağı söylenebilir. Bu durumda yükümlü yargı
yolunu kullanma hakkını saklı tutmak kaydıyla, kesin kararı da bekleyebilir.
Öte yandan; 2577 sayılı İdari
Yargılama Usulü Kanununun 7’nci maddesinin 1’inci fıkrasında; dava açma
süresinin, özel kanunlarında ayrı süre gösterilmeyen hallerde Danıştay’da ve
idare mahkemelerinde altmış ve vergi mahkemelerinde otuz gün olduğu; hüküm
altına alınmıştır. Hal böyleyken 4458 sayılı Kanunun kendisinde “İdari
makamların Sükûtu” na yönelik bir süre
tahdidinin bulunmayışı konuyu genel kanun hükmündeki 2577 sayılı İdari
Yargılama Usulü Kanununa taşımaktadır.
Dolayısıyla
,
Gümrük Kanununa göre yapılan itirazlarla ilgili olarak idari davaya konu
olabilecek işlemlerin oluşumunun, yukarıda açıklanan başvuru usulleri ve
süreleri konusunda özel Kanun niteliği taşıyan, Gümrük Kanunu hükümlerine göre,
bu Kanunda hüküm bulunmayan hallerde ise, genel Kanun niteliğindeki 2577 sayılı
İdari Yargılama Usulü Kanununun 10’uncu ve 11’inci maddeleri hükümlerine göre
belirlenmesi gerekmektedir.
Anılan 2577 sayılı kanunun 10. maddesinin birinci
fıkrasında, ilgililerin haklarında idari davaya konu olabilecek bir işlem veya
eylemin yapılması için idari makamlara başvurabilecekleri, 2. fıkrasında ise,
altmış gün içinde bir cevap verilmezse isteğin reddedilmiş sayılacağı,
ilgililerin altmış günün bittiği tarihten itibaren dava açma süresi içinde
konusuna göre Danıştay’a, idare ve vergi mahkemelerine dava açabileceği, altmış
günlük süre içinde
idarece verilen
cevap kesin değilse ilgilinin bu cevabı isteminin reddi sayarak dava
açabileceği gibi kesin cevabı da bekleyebileceği
, bu takdirde dava açma
süresinin işlemeyeceği, ancak, bekleme süresinin başvuru tarihinden itibaren
altı ayı geçemeyeceği, davanın açılmaması veya davanın süreden reddi halinde.
60 günlük sürenin bitmesinden sonra yetkili idari makamlarca cevap verilirse
cevabın tebliğinden itibaren 60 gün içinde dava açılabileceği kuralı yer
almaktadır. Yukarıda altı çizili hüküm dahi tek başına zımni reddin yükümlüye
tanınan yargı yoluna başvurma hakkı olduğunu ispatlaması açısından dikkate
şayandır. Ayrıca anılan kanunun zımni ret ile ilgili 10. maddesinin gerekçesine
bakıldığında dava açma sürelerinin kısaltılması maksadını taşıması, zımni
reddin idare lehine değil; başvuru lehine düzenlenmiş olduğunu gözler önüne
serecektir.
3 Mayıs 2016
tarihinde İstanbul Gümrük Müşavirleri Derneğinin tertiplediği ”Gümrüklerde
Yaşanan Bölgesel Sorunlar ve Çözüm Önerileri” konulu toplantıda da zımni ret
meselesi gündeme gelmiş, yaşanan mağduriyetler dillendirilmiş olmakla birlikte
Gümrükler Genel Müdürlüğü’nün 2014/26 sayılı Genelgeleri yürürlükte olduğu müddetçe
idare tarafından uygulanacağı münasebetiyle yükümlülerin zımni ret meselesiyle
ilgili
her hangi bir mağduriyet
yaşamamaları için ek süreler dahil altı ay içerisinde itirazlarına kesin cevap
alamamaları halinde, hak mahrumiyeti yaşamamak adına yargı yoluna başvurmaları
gerektiği sonucu çıkmıştır.
Hal böyleyken, söz konusu genelgenin sonuç paragrafında konu
edilen “
Altı aylık süre içerisinde cevap
verilememesi durumu ek süre kullanılmasına rağmen altı ay içinde cevap
verilemediği ve yükümlü tarafından da dava yoluna başvurulmadığının tespit
edildiği durumlarda, yükümlüye herhangi bir tebligat yapılmaksızın, Gümrük
Genel Tebliği (Tahsilat İşlemleri) (Seri No:2) hükümleri çerçevesinde işlem
yapılır.
” hükmü 4458 sayılı Gümrük Kanunun Gümrük Mevzuatının Uygulanmasına
İlişkin Kararlar başlıklı 6 ilâ 7. Maddeleriyle; itirazlar konulu 242 ilâ
245.maddeleriyle çeliştiği gibi; Anayasamızın 74 ve 125 inci maddesine aykırı
olduğu dolayısıyla normlar hiyerarşisine uygun düşmediği mütalaa edilmektedir.
Zira dava açma hakkının kullanılması Anayasa’nın 74 ve 125. maddeleri ile güvence
altına alınmıştır. Zımni ret, idare açısından kesin bir ret kararı olmayıp;
yükümlüye
dava açama hakkı olarak getirilen ve ancak ve ancak yükümlü açısından
kesin karar
muadilidir
. Kaldı ki Gümrük kanunun 6. Maddesinde alınan
kararların yazılı olarak tebliğ edilmesi kanuni bir zorunluluktur. Hatta
yükümlü lehine verilen bir kararın iptal edilmesi durumunda bile, karar
iptalinin muhatabına tebliğ edileceği hüküm altına alınmışken; zımni ret
meselesi münasebetiyle oluşan hukuki boşlukta muhataba her hangi bir tebligat
yapılmaksızın tahsilat tebliği muvacehesince ödeme emri çıkarılmasının adil
olmayacağı tasavvur edilmektedir.
SONUÇ
İdarelerin, kanun yollarını açıkça mükellefe gösterme,
yönlendirme ve açık cevap verme yükümlülüğü dikkate alındığında gizli kapaklı
manasına gelecek zımni işlemlere tevessül etmemesi daha açık bir ifadeyle
vatandaşına tuzak kurmaması beklenir. Alınacak İdari kararların zımni
perdelerle örtülmesi yerine; açık ve şeffaf bir şekilde kanuni mesnetleri
ortaya konulmak suretiyle kesin bir ret tebligatıyla ilan edilmesinin hukuka
daha muvafık düşeceği izahtan varestedir.
Zımni reddin, başvuru sahibinin lehine olarak düzenlenen ve
dava açma süreciyle ilgili bir hak olduğu, idarenin bu argümanı zaman aşımı
veya hak düşürücü eylemlerine alet etmemesi gerektiği değerlendirilmektedir. Dolayısıyla
zımni ret, idareye başvuruları cevapsız
bırakma yetkisi vermediği için, idarenin
itirazlar karşısında sessiz kalması “kesin ret” kararı olarak değerlendirilemeyeceğinden
hareketle; kesin ret kararı verilmeden yükümlüye ödeme emri çıkartılmasının
adil olmayacağı düşünülmektedir.
Tedaviden önce teşhisin önemine
binaen, öncelikle zımni ret meselesi konusunda ortada bir sorunun bulunduğu
kabul edilmeli,
iş dünyası, gümrük müşavirleri ve onların
temsilcileri ile STK ların doğru bilgilendirilmesi, kamuoyu oluşturulması,
konuya dikkat çekilmesi ve mutlaka Bakanlık nezdinde girişimde
bulunulmasının faydalı olacağını düşünmekteyiz. Ayrıca meslek örgütümüzün
duyuruları da dikkate alınarak, sorunun nihai çözüme kavuşturuluncaya kadar
ek süreler dahil altı ay içerisinde itirazlarına kesin cevap
alamayan başvuru sahiplerinin mutlaka süresi içerisinde ilgili mahkeme
nezdinde dava açmaları gerektiği mağduriyet yaşanmaması bakımından
ziyadesiyle önemlidir.
Haki
DEMİRTAŞ Yetkilendirilmiş Gümrük Müşaviri.
KAYNAKÇA
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası (20.09.1982
Tarihli, 17844 Sayılı R.G.)
2577 Sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu (20.01.1982
Tarihli, 17580 sayılı R.G.)
4458 Sayılı
Gümrük Kanunu (04.11.1999 Tarihli, 23866 sayılı R.G.)
Gümrükler genel
müdürlüğü genelgesi (2014/26)